24 Temmuz 2016 Pazar

1760'tan GÜNÜMÜZE URLA'NIN EĞİTİME VERDİĞİ DEĞERİN İZİNDE








                               
  1760'tan GÜNÜMÜZE URLA’NIN EĞİTİME VERDİĞİ DEĞERİN İZİNDE


Yıl 1760

            Anaksagoras Okulu. Bu okulun adını, binasını ya da yerini elbette bizzat Anaksagoras’ın kendisi vermedi. Fakat Urla’da kaliteli eğitim veren bir okul olması amacıyla başlatılan çalışmalar sonucunda kurulduğu içim önem arz etmektedir. 1870-73 dönemlerinde Urla Merkez Okulu olarak bilinen okul daha sonra Urla Anaksagoras Okulu olarak adlandırılmaya başlandı. Burada asıl önemli olan konu,  bu okulun eğitim açısından bir dönem Anadolu’nun en iyi okullarından biri haline gelmiş olmasıdır.

             Yıl 1920

              -Ben okumak istiyorum baba.
              -Ben de senin okumanı istiyorum kızım. Ama seni okutacak bir okul yok.
                Bu konuşma öyle üzmüştü ki Osman Bey’i, kalbe saplanan ok misali acı veriyordu ona. Uzun bir süre bu durumu nasıl çözeceğini, kızının iyi bir eğitim alıp hayatını hak ettiği gibi sürdürebilmesi için ne yapacağını bilememişti. Daha sonra aklına öyle bir fikir gelmişti ki sadece kendi kızının değil diğer kız çocuklarının da hayatına yön verecek bir karar aldı;  kendi oturmuş olduğu evi,  kız öğrencilerin okuyabileceği bir okul olarak hibe etti.
Osman Bey, Urla’ya PTT müdürü olarak gelmiş. Hibe ettiği evi,  1920-1930 yılları arasında kızlar okulu olarak kullanılmış. 1930 yılında kız-erkek karma ilkokul olarak eğitime devam etmiş. Günümüzde, Urla Halk Eğitim Merkezi olarak eğitime hizmet etmeye devam ediyor.

             Yıl 2015

                Milli Eğitim Bakanlığı’nın eğitim için yaptığı çalışmalar elbette ülkemizin her yerinde benzer özellikler gösteriyor. Urla’mızda da değerli öğretmenlerimizin rehberliğinde pek çok güzel eğitim örneklerinin gerçekleştirilmeye çalışıldığını fark ediyoruz. Bunların yanı sıra Urla’da Belediye Başkanı olarak seçilen Sayın Sibel Uyar’ın eğitim için yapmış olduğu çalışmalar da takdir edilir nitelikte. Özellikle de ev hanımlarına, emeklilere,  kurs imkânları sağladığı gibi onları evden çıkararak sosyal hayatın bir parçası olamaya teşvik eden çeşitli sosyal ve kültürel etkinliklere destek verilmesi övgüyle karşılanıyor. Bu durum,  genç, yaşlı, çoluk çocuk herkesin sosyal ve kültürel aktivitelerin içinde birlikte bulunmasına ve Urla halkının eğitim hayatına aktif olarak katılımının artmasında önemli bir etkendir.

               Yıl 2016

                Urla’ya yıllarca emek vermiş, uzun bir dönem belediye başkanlığını yapmış, çocuklara olan içten sevgisi gözlerinden okunan Sayın Selçuk Karaosmanoğlu ve emekli öğretmen olan sevgili eşi Feyza Karaosmanoğlu,  Urla’da bulunan,  yeşillikler içindeki evlerini  ‘ağaç yaş iken eğilir’ misali küçük çocuklarımızın eğitim-öğretim serüvenlerinin bir parçası olmak üzere, Özel Urla Anaokulu’na dönüştürmüşler. Çocuklar adına her şeyin en iyisini düşünerek çıktıkları bu yolculuk için duydukları heyecan, bu okulu sadece bir iş yeri olarak değil sevgi, sabır ve ilgi ile anlam kazanacak gerçek bir eğitim yuvası olarak gördüklerinin en güzel kanıtı.
               
                Eğitim,  Urla’da dünden bugüne değer verilen bir olgu. Küçüğünden büyüğüne hepimizin bilgiye, öğrenmeye saygısı ve ilgisi var. İyi ki Urla’da yaşıyoruz.
               

                                                                                              Bahriye İplikçi

                                                                                İzmir İzmir Kültür ve Sanat Dergisi
                                                                             


                 

                

14 Nisan 2016 Perşembe

URLA'DA RES

URLA'DA RES
                                                                    URLA’DA  RES
                Bütün duygularım altüst olmuş, her şeye karşı duyarlılığımı kaybetmiş bir şekilde televizyonun karşısında oturuyorum. Türkiye de her şey birbirine girmiş. Herkes mutsuz. Dayanamayıp kanal değiştiriyorum. Televizyondan gelen ses “İşte konuşulacak performans. Olay olay olay”
                Ne olay ama iki genç şarkı söylüyor.”Başım yukarıda meydan okuyorum hayata ve sana.”Sunulan program ile müziğin sözleri arasında ilişki kurmaya çalıştım. Acı bir gülümseme belirdi yüzümde. Program bizleri uyutabilmek için hazırlanmış ninni programı. Müzik ise aşk müziği olsa da, özgüvenin,  güçlü duruşun insanda ki etkisi… Ne müthiş bir şeydir o meydan okumak ,okuya bilmek.
                Canım sıkılıyor, dışarı çıkıp şöyle bir ormana doğru yürümek geliyor içimden. Bir anda kendimi Urla- Ovacık ormanında buluyorum. O kadar çok ağaç kesilmiş ki. Gördüğüm manzara karşısında boğazım düğüm düğüm bağırmaya çalışırken rüzgarın esintisiyle kulağıma yumuşak, üzgün ve isyankar bir ses geliyor. Sesin geldiği yöne bakıyorum .Gökyüzüne doğru uzanmış kocaman yaşlı bir ağacı.
-Yılardır sizlere hizmet ediyoruz. Nefes alış verişinizi düzenleyip havanızı temizliyoruz. Yorgunluğunuzu giderip huzur veriyoruz. Etrafımızda çiçek toplayıp şarkılar söylüyorsunuz. Sevdiklerinizle sohbet ediyorsunuz. Bu huzurun ve sessizliğin sizin için hiç mi önemi yok. Bizi katledip yok etmeye çalışıyorsunuz.
                Onunla konuşmaya çalışıyorum. Haykırarak dallarını tutup özür diliyorum. Fakat sesimi bir türlü duyuramıyorum. Yaşlı ağaç onlara verdiğimiz acıya meydan okuyarak devam ediyor.
-Ormanları yok ederek oteller, binalar, yapıyorsunuz. Şimdi son numaranız RES. Siz bunlara kısaca rüzgar gülü diyorsunuz. Bunun yıllar sonra doğru alanlara kurulmadığı sürece gül değil diken olduğunu anlayacaksınız. Ormanın size vermiş olduğu huzurun ve sağlığın yerine dayanamayacağınız bir ses olacak. Kocaman pervanelerin sesini duymaktan mutlu mu olacaksınız. Yaşadığınız yeri sadece siz değil, kuşlar, böcekler, bitkiler terk edip gidecek. Temiz enerji dediğiniz bu enerji asıl sizi temizleyip yok edecek.Bende gidiyorum buradan.Çünkü yarın kesmeye geliyorsunuz beni.
                Hayır diye bağırıyorum. Hayır, hayır… Bu sefer kendi sesimi duyarak irkiliyorum. Bedenim acılar içinde televizyona gözlerimi dikiyorum. Ninni programı devam ediyor. Ve biz hala seyredip uyuyoruz. Bu uykudan ancak birleşerek kurtulabiliriz. Haydi o zaman tüm Türkiye birleşip verilen karara meydan okuyalım.Yoksa Urla’nın sonunu hazırlayan nur topu gibi RES’i olacak. Geleceğimizi tehdit eden kabusa  HAYIR demek için sizi Urla’ya davet ediyorum.
                                                                                                                                                                                                                                                                                                         
                                                                         Bahriye İPLİKÇİ
                                                                                     İzmir İzmir Kültür ve Sanat Dergisi
                       Not :Resim Klazomenai ve Zeytin Ağacının hikayesini anlatan kitabımdan alıntıdır.
                               Çizim Aysu İplikçi'ye aittir.     





3 Ocak 2016 Pazar

ZEYTİNYAĞLI LEZZETLERİN KENTİ URLA









           
                                                ZEYTİNYAĞLI LEZZETLERİN KENTİ URLA
 
              Halikarnas Balıkçısı ne güzel söylemiş ‘’Bir gün güneş eridi ve zeytinyağı oldu.’’ Bu enfes, tadına doyulmaz güzellikte, her damlası sağlık ve lezzet ile ışıldayan altın sıvı mutfağımızın vazgeçilmezi olmuş. Son zamanların sağlıklı beslenme modası değil sözünü ettiğim, bu öyle bir lezzet ki binlerce yıldır bu topraklarda yaşayan herkesin sofrasına tat vermiş, güzelliğine güzellik katmış…    
             Güzel Urla'mız zeytin ve zeytinyağı üretiminde tarihsel önemi yadsınamaz ölçüde değerli bir geçmişe sahip. Sanki tarih, 4500yıllık zeytinyağı fabrikası ve dev zeytin ağacı gövdeleri ile Urla’nın mutfak kültürünün lezzetine lezzet katmak için destek vermiş. Zeytinyağı, yöremizde yetişen birbirinden lezzetli otlar ile birleşince mutfaklarımızın vazgeçilmesi haline gelmiş.
                Sebzeler, ot haşlamaları, ot kavurmaları, börekler, ot ve balıklar zeytinyağının vermiş olduğu tatla muhteşem bir lezzet kazanmış. Geçmişte uzun yıllar Rumlar ve Musevilerle bir arada yaşamış olan Urlalılar komşuluk ilişkileri çerçevesinde onlardan çok çeşitli yemek türleri de öğrenmiş. Böylece farklı kültürlerin etkisinde lezzetine doyum olmaz yemekler zenginleştirmiş sofraları.  Bazen yemek aynı olsa da farklı pişirme yöntemleri uygulanmış. Mesela salyangoz; daha çok Rumların yapmış olduğu bu yemek için Museviler tereyağını tercih ederken Urlalılar zeytinyağı ile pişirmeyi tercih etmiş. Birçok insanın ’’Ihhh!’’ dediğini duyar gibiyim. Denemeden karar vermeyin derim ben, pek çok ülkenin ancak lüks restoran menülerinde rastlanabilen salyangozun muhteşem lezzetini Urla’da tadabilirsiniz. Sonbaharın ilk yağmurları ile çıkan salyangozların ve ilkbaharda hayata merhaba diyen otların öyle çok zeytinyağı ile yapılan lezzetli tarifleri var ki. Ne yazık ki bu lezzetler günümüzde hızlı bir tüketim çılgınlığına kapılmış toplumumuzda pek rağbet görmemekte.  Kültürümüzde, tarihimizde uzun yıllardır var olan damak tatlarımızı, güzel yemeklerimizi korumak ve tanıtmak için çalışmalar var elbette. Fakat yeterli değil gibi görünüyor. Bu yüzden gelecek nesillere bu mirası bırakmak için zeytinimize, zeytin ağacımıza, lezzetli otlarımıza sahip çıkmalıyız ve çocuklarımıza bu lezzetleri tanıtmalıyız. 
                Her zaman anlatıyorum, dost sofralarımda hazırlayıp zeytinyağı ile tatlandırdığım yemeklerimi sevdiklerimle paylaşıyorum derken hem arkadaşlarımın ısrarıyla hem de bir eksikliği gidermek adına Urla ot çeşitlerini ve ot yemeklerini tanıtan bir kitap yazdım. Keyifle hazırladığım kitabım şimdilik basılmayı bekliyor. Sanırım doğru zamanı beklerken ve her geçen gün bir lezzetli yemeği daha ilave edeyim derken biraz geç kaldım.(yazının orijinalini bozmamak için paragraf içinde yazıyorum ANNEMİN OT SEPETİ 2017 yılında basıldı).Umarım önümüzdeki süreçte kitabımla da sizlerle buluşacağım.
                Kısacası diyorum ki, otların ve bunlarla yapılan geleneksel yemeklerimizin, değerli lezzetlerin kaybolmamasına, korunmasına, gelecek nesiller adına mutfak kültürümüzü yaşatmaya ve tanıtmaya çalışmak lazım. Özellikle lezzet ve sağlık konusunda zeytinyağının önemini bıkmadan usanmadan anlatmalıyız. Her zaman dediğim gibi Urla’ya yemeğe davetlisiniz…
                                                                                                                   
                                                                             BAHRİYE İPLİKÇİ
                     

                               Fantastik öyküm SİHİRLİ MUCİZE'de zeytin ve zeytinyağının önemini, doğa sevgisini anlatıyorum.  Gelecek nesillere bırakacağım en iyi mirasımdan biri.

                   Not 2017 yılında yukarıda bahsettiğim kitap "Annemin Ot Sepeti/ Bahriye İplikçi" adı altında basılmıştır. Bu yazı ANNEMİN OT SEPETİ kitabımda yayınlanmıştır. İzinsiz dahi alıntı yapılamaz  Yayınladığım tüm yazılar için geçerlidir.