FESTİVALLERİN ARDINDAN
Festival;
tarihi, süresi, yapıldığı çevre, katılanların sayısı ve özellikleri önceden
hazırlanan bir izlenceyle belirtilen ve özel önemi olan sanat gösterisi olarak
tanımlanır sözlükte.
Yapılan
yerin tanıtımı için çok önemli olan bir şenliktir festival. Fakat bu
festivaller eksik, hatalı ve bireyci olmamalı. Festivallerin planlanmasında,
yöre halkına en üst seviyede sosyal, kültürel ve ekonomik katkı sağlaması
önemle ele alınması gereken bir konudur. Yerel halktan uzak, sadece kendi ürünlerini
pazarlamak için dışarıdan gelenlere izin vererek onların tezgâhlarını en iyi
yerlere yerleştirip, yöre halkının isteklerini dikkate almamak elbette hem
ekonomik beklentide hayal kırıklığı, hem de yöneticilere karşı bir güvensizlik
yaratır. Hedef çok önemlidir festivallerde. Bunun için o yörenin kültürüne ve
birikimine saygı duymak zorundayız. Yerel kültürün yaşatılarak yeniliklerle
doğru şekilde harmanlanabilmesiyle festival festival olur.
Bu yıl(2017) Urla’da yapılan
festivalleri gözlemledim. Urla içimi acıtacak derecede bir enginar festivali
yaşadı. Marka olma çabasıyla yapılan hatalar, yanlış verilen kararlarla birleşti.
Stant belirlemelerinde, gelen ziyaretçilerle iç içe olması gereken Urla’nın
yerel halkına kıyıda köşede kalmış yerler verilirken, farklı illerden gelenlere merkezi yerler
verilerek yerel halkın elinin emeğinin dökülmesine, atılmasına, ürününün elinde
kalmasına sebep olmak sadece festivali düzenleyenleri hedef aldırır. Koca koca
platformlar hazırlayıp insanların sadece o ünlüleri görmek için gelmeleri
sağlanmaz. Hangi ünlünün, kaç tane
ünlünün geldiğinin bir önemi yoktur, festival için kaç tane otobüsün de geldiği
önemli değildir. Önemli olan, özellikle tarımsal bir ürün adına yapılan,
festivalin, yöresel gelişime, binlerce yıllık kültürel gelişime, doğal
alanların ve bu alanlardan elde edilen doğal ürünlerin korunmasına ne kadar
katkı sağladığıdır. Söz konusu enginar ise mesela Ege Denizi’nin maviliğine
karışmış yeşil enginarların rüzgârda usul usul salındığını görmeli, onu
toplayan ellerin çektiği zahmeti hissetmeli,
çeşit çeşit yemeklerini yaparak bu lezzetli ürünü sofralarımıza
hazırlayan kişilere hep beraber ‘’elinize sağlık!’’ diyebilmeliyiz.
Festivalin
yapıldığı yöreye ait güzel değerler vardır. O yörenin insanı ile birlik içinde
olup o değerlere sahip çıkılır. Hiç mi sahip çıkılmadı bu değerlere bu
festivalde. Elbette ki çıkıldı. Çok güzel mutfak atölyeleri vardı. Urla’nın
kültürünü yansıtan yemekler yapıldı bu atölyelerde. Urla’nın kültürünü tanıtan
kitap stantları vardı. Çiftçinin anlının teri, elinin emeği enginarlar vardı.
Ev hanımlarının hazırladığı yemekler vardı. Ama hepsi kalabalıktan ve
düzensizlikten kayboldu. Gelenler de fazla bir şey görmedi. Kalabalıktan sadece
insan başı gördüklerini itiraf edip gittiler.
Hâlbuki
tamamı olmasa bile en azından programın bir kısmı masal tadında bir düş
dünyasındaymış gibi de olabilir festivaller. Gözünün önünde canlanırcasına eski
yaşanmışlıkların arasında yavaş yavaş gezerken çocukluğundan bir iz bulmalı,
bir koku, bir tat almalısın, geçmiş yaşamımızdan bir olayı hatırlayıp
alkışlamalıyız mesela. Kara önlükleri giymeli, tütün dizmeli, küçük taş
değirmenlerde buğdayı manilerle öğütmeliyiz. Kına gecesi yaptıktan sonra kınayı
yıkamak için gezmeliyiz. Tıpkı Barbaros Köyü’nde Oyuk Festivali’nde olduğu
gibi. Tıpkı masal diyarına gitmiş gibi. Köylüyle, üreticiyle iç içe omuz omuza.
O yöre halkıyla el ele. Söz konusu Urla ise, Urla’ya, Urla’nın binlerce yıllık
kültürüne, birikimine, doğasına, paradan çok özgürce yaşamayı seven insanlarına
yakışır gibi. Sevgiyle kalın. Nice güzel festivallerle olun.
Bahriye
iplikçi
İzmir İzmir Kent Kültür ve Sanat Dergisi
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder