9 Haziran 2019 Pazar

EDEBİYATIN ÖLÜMSÜZ AŞKLARI

jane austen ile ilgili görsel sonucu
 EDEBİYAT’IN ÖLÜMSÜZ AŞKLARI
Söğüt ağacının rüzgar eşliğinde yemyeşil sarkan dalları altında huzurla oturuyordum. Az ötede yaşları yirmilerde görünen iki gencin konuşmalarına istemeden, biraz da isteyerek dinlemeye koyuldum. Aşkı konuşuyorlardı. Şu anda yaşadıkları aşk: Onların üretken olmalarını sağlamış, aynı zamanda pişirmişte. Paylaşma duygusunu öğrenmişler. Artık hayata daha hoşgörülü, sevgiyle bakıyorlarmış. Aşk insanı olgunlaştırıyormuş. Nedense kendilerine olan saygıları artmış!
Onlara kulak kabartmış olmam rahatsız edebilirdi fakat içimdeki bir ses de bu güzel sohbete katıl, diyordu. Yumuşak bir ses tonuyla: “Bu bahsettiğiniz aşk pek de bu yüzyılın aşklarına benzemiyor” diye giriverdim.” Şimdiki aşklar pek ömürsüz, daha çok çıkarların ön planda olduğu, insan ruhunu doyurmayan, hissiyatı olmayan sevgiler.”
Şaşkınlıklarını attıktan sonra gayet safça: “ Pekala hangi yüzyıldan bahsediyorsunuz” diye sordular. Keşke vaktimiz olsaydı da onlara, edebiyattaki bazı aşklardan, bazı sayfalar okuyabilseydim. Görülüyordu ki bilgiye ve güzel şeylere açık iki insan vardı karşımda.
Mesela Honorede Balzac’ın Vadideki Zambak’ı; imkansızlığa ve ızdıraba rağmen ne denli romantik bir aşkı anlatır.
Dostoyevski’in o meşhur Beyaz Geceler’i ve beni daha çok etkileyen İnsancıklar’ı. Mektuplarla anlatılan aşklar. Saflık ve güzellik.
Tolstoy’un Anna Karanina’sı. Tam bir tutkulu aşk destanı. İnsanı okurken paramparça eden asi bir kadının hikayesi.  
Sonra beni lise yıllarıma götüren ve hala o edebiyat kitabımın kokusunu taşıyan, meleklerin kıskandığı aşk; Edgar Allan Poe’nun şiiri,
Annabel Lee
Senelerce, seneler evveldi; Bir deniz ülkesinde
Yaşayan bir kız vardı, bileceksiniz
İsmi Annabel Lee;
Hiç bir şey düşünmezdi sevilmekten
Sevmekden başka beni.
O çocuk ben çocuk, memleketimiz O deniz ülkesiydi.
Sevdalı değil kara sevdalıydık. Ben ve Annabel Lee;
Göklerde uçan melekler kıskanırdı bizi.
Bir gün işte bu yüzden göze geldi,
O deniz ülkesinde, Üşüdü rüzgarından bulutun
Götürdüler el üstünde. Koyup gittiler beni,
Mezarı oradadır şimdi O deniz ülkesinde,
Biz daha bahtiyardık meleklerden
……………………………………………………..
………………………………………………………
Edebiyatta ölümsüzleşen derin aşkları, göklere çıkarılan sevgilileri, uğrunda paramparça olunan kutsallaşmış sevgileri….Uzun uzun anlatabilseydim……Anlatsam, bugünün aşklarına kıyasla aradaki farkı hisseden olur mu ki……
                                                                                                                      Bahriye İplikçi