12 Ocak 2020 Pazar

NECATİ CUMALI VE KADIN





                                   

 NECATİ CUMALI VE KADIN

                Urla’ya aşık bir yazar Necati Cumalı. Onun hakkında araştırma yaptıkça sevgim, saygım daha da arttı. Romanlarında, şiirlerinde Urla'yı ve Urlalıları anlattığı gibi ezilen, sömürülen kadının yanında olmuş. Bir de onlara verilen değeri konu almış hep. Baskıcı zihniyetin içinde kalan kadın sorunları konu olmuş şiirlerine, romanlarına.
              “Yalnız Kadın’ı” okuduğunuzda öyküde anlayacağınız hiçbir şey yokmuş gibi ama aslında
anlatılan çok şey varmış gibi duygulanırsınız.
             “Değişik Gözle” öyküsünde Lale’nin bir daha gülememesini anlatır.
             “Tütün Zamanın” da ki Zeliş’i herkes öyle sever öyle benimser ki o dönem yeni doğan
kızlarının adı Zeliş tir hep.
            “Ay Büyürken Uyuyamam” 40 yaşını geçmiş güzel bir kadın ve ay ışığı……
             Ya Mine’ye ne demeli…….Çevresinde aç ve sevmemiş erkeklerin tutkuları…..
Aşk ve kadın….Toplum ve hor görülen kadın……
            İyi ki varsın İyi ki yazmışsın Necati Cumalı. Sen bizi yıllar önce çok iyi anlatmışsın.
                            Bahriye İplikçi

       NECATİ CUMALI’DAN
       EMİNE
Abanoz’daki Emine
On yedisinde düştü
Afro’nun eline
Şimdi yaşı yirmi bir.
Eridi gitti dört senede
İpek saçları, vücudu bozuldu
Ela gözlerinin ateşi söndü
Kalmadı eski neşesi
Alıştı zamanla küfre, tütüne
Zamanla etrafına uydu
Isındı evin adetlerine
O içimizde birinin kızı
Birinin kardeşi
Aşık birine.

                             
                           

9 Ocak 2020 Perşembe

HALK KÜLTÜRÜNDE KABAK VE HİKAYE


                                  
    
                                           HALK KÜLTÜRÜNDE KABAK ve HİKAYE
                 
                Her yıl, "yalın ayak başı kabak" bin bir emekle diktiğimiz o canııımmm kabaklar, yine bin bir emekle toplanır, evin bodrumuna taşınırdı. Taşınırdı taşınmasına da;  annemi,  bir tanesini bile tatlı yapmak için ikna edemezdim. Onları yılbaşın da yememiz gerektiğini, fazlasını da konu komşuya dağıtacağını söylerdi. Neymiş; yeni yıla paylaşarak, bolluk bereket içinde girmemiz gerekirmiş. Kabağın kerametiymiş bu. Annemin inadı inat: “Olmazzz sulanıp durma, yoksa "Kabak gibi oyarım" seni” diye de paylardı.
                Kavun, karpuz olsa alacağım bir tanesini vuracağım yere, en orta yerini ellerimle çıkarıp, sularını dirseklerimden akıta akıta yiyeceğim. Olmaz ki; allahın kabağı, sert mi sert, ağır mı, ağır. Kardeşimden yardım istesem "kabak başına patlar" korkusu ile yardımcı olmaz. Yardımcı olsa bile, annemin sihirli elleri değmeden, köy fırının da yavaş yavaş şekeri içine almadan, kestane şekeri kıvamında, kehribar gibi pişmedikten sonra, yenmez ki... Beklemekten başka çarem yoktu. Kedinin ciğere baktığı gibi, bakardım kabaklara. Kardeşim kabağa olan iştahımı hisseder, dalga geçme fırsatını hiç kaçırmazdı.
                 "Kabak pişti, tuz ister.
               Anne canım kız ister,
               Kız olmazsa, dul olsun,
               Şeftalisi bol olsun".(türkü: Mestan Yapıcı Kabak Yemekleri)
Bir türkü tutturur, beni kızdırmaya çalışırdı. Annem durumu anlar ortalığı yumuşatmaya çalışırdı. O da bir tekerleme patlatırdı.
               “Otur kabak, kalk kabak.
               Müdür bu işin çaresine bak”. (tekerleme;Mestan Yapıcı Kabak Yemekleri)
Ben de, “tamam o zaman anne;  bu evin müdürü sensin, pişir bir kabak keyfimize bakalım” derdim.
             Ama nafile. “Hayırrrr olmaz. "Kabak tadı verdiniz" ama. O kabak, yılbaşında pişecek. Evimizden bolluk bereket eksilmeyecek” diyen anneme;
“Peki annecim” deyip mecburen yılbaşını beklerdim.
                                                                                 Bahriye İplikçi