HALK KÜLTÜRÜNDE KABAK ve HİKAYE
Her yıl, "yalın
ayak başı kabak" bin bir emekle diktiğimiz o canııımmm kabaklar, yine bin
bir emekle toplanır, evin bodrumuna taşınırdı. Taşınırdı taşınmasına da; annemi, bir tanesini bile tatlı yapmak için ikna
edemezdim. Onları yılbaşın da yememiz gerektiğini, fazlasını da konu komşuya
dağıtacağını söylerdi. Neymiş; yeni yıla paylaşarak, bolluk bereket içinde
girmemiz gerekirmiş. Kabağın kerametiymiş bu. Annemin inadı inat: “Olmazzz
sulanıp durma, yoksa "Kabak gibi oyarım" seni”
diye de paylardı.
Kavun,
karpuz olsa alacağım bir tanesini vuracağım yere, en orta yerini ellerimle
çıkarıp, sularını dirseklerimden akıta akıta yiyeceğim. Olmaz ki; allahın
kabağı, sert mi sert, ağır mı, ağır. Kardeşimden yardım istesem "kabak başına patlar" korkusu ile yardımcı olmaz.
Yardımcı olsa bile, annemin sihirli elleri değmeden, köy fırının da yavaş yavaş
şekeri içine almadan, kestane şekeri kıvamında, kehribar gibi pişmedikten sonra,
yenmez ki... Beklemekten başka çarem yoktu. Kedinin ciğere baktığı gibi, bakardım
kabaklara. Kardeşim kabağa olan iştahımı hisseder, dalga geçme fırsatını hiç
kaçırmazdı.
"Kabak pişti, tuz ister.
Anne canım kız ister,
Kız olmazsa, dul olsun,
Şeftalisi bol olsun".(türkü:
Mestan Yapıcı Kabak Yemekleri)
Bir türkü tutturur, beni kızdırmaya çalışırdı. Annem durumu
anlar ortalığı yumuşatmaya çalışırdı. O da bir tekerleme patlatırdı.
“Otur kabak, kalk kabak.
Müdür bu işin çaresine bak”. (tekerleme;Mestan
Yapıcı Kabak Yemekleri)
Ben de, “tamam o zaman anne; bu evin müdürü sensin, pişir bir kabak
keyfimize bakalım” derdim.
Ama nafile. “Hayırrrr olmaz. "Kabak
tadı verdiniz" ama. O kabak, yılbaşında pişecek. Evimizden bolluk bereket
eksilmeyecek” diyen anneme;
“Peki annecim” deyip mecburen yılbaşını
beklerdim.
Bahriye İplikçi
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder