8 Nisan 2020 Çarşamba

FAKİR





 






FAKİR

Lastik ayakkabılarının ayağını vurmasına hiç aldırmadan her sabah mahalle çeşmesinden su doldurmaya giderdi. Sonra eve gelir annesine yardım etmenin sevinci ile mutlu olurdu. Evleri topraktan, vakit buldukça oyun oynadığı oyuncakları kendi elleri ile yaptığı çamurdandı. Her istediğini alamazdı. Ama yine de o kocaman kara gözleri mutlu ve umut doluydu. En çok ta komşularıyla sobanın etrafında toplanıp anlatılan hikayeleri dinleyerek hayaller kurup, o hayallerin içinde kaybolmayı severdi.
Sonra büyüdü. Büyüdükçe her şey değişti. Çocukluğundaki çamur oyuncaklarının yerini plastik oyuncaklar, sobanın yerini doğal gazlar, çay sohbetlerinin yerini televizyonlar almıştı. Komşuları ile geçirdiği zamanın
yerini ise yalnızlık.
Yalnızlaştıkça bencilleşti. Bencilleştikçe her şeye sahip olmak istedi. Sahip oldukça hırslandı. Hırslandıkça öfkelendi. Yaktı, yıktı, kesti, esti, yağdı, gürledi. Kendini tanıyamaz, isteklerinin önüne geçemez oldu. Dur demenin vakti gelmişti. Ama ne yazık ki geriye dönüp yaptıklarına bakınca o artık VİJDAN, AHLAK, SEVGİ ve MUTLULUK fakiri idi.
Aslında, o, çocukluğundaki fakirliği ne çok özlemişti.
                                                                                   
                                                                             Bahriye İplikçi.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder