LİKÖRÜN RAHİYASI
Geçmişin
izlerini taşıyan oymalı ceviz büfenin içindeki tozlu kadehlere ilişti gözüm.
Yıllar önce parmakların arasında neşe içinde sohbete eşlik eden sanki onlar
değil zamana yenik düşen tüm güzel şeyler gibi yıpranmış duruyorlardı orada. Likörlerin
kendine has rahiyası ve kadehlerin seksen yıllık anıları çıkageldi aile
yadigarı büfeden.
Bir bayrama
daha tatlı bir isim verilemeyeceğini düşündüğüm Şeker Bayramı’nda (eminim bu
adı ramazan bayramına çocuklar vermiştir) kahvenin yanında sunulan likörün,
içinde alkol olduğu için tadına bile bakamayışımın isyanı. Minik sevimli
kadehlerde sunulan meyve özlerinin hapsolduğu likör büyüklerin yapacağı sohbete
katılma aracıydı benim için. Aileyi konu komşuyu bir araya getiren kahvenin
yanında, içenleri sarhoş etmek değil zamanın keyfini yaşatmaktı likörün görevi
aslında.
Babamın çok
sevdiği halde koket içeceği diyerek içmeme izin vermemesinin nedeni batılı hayata
özenen şehirlilerin oluşturduğu gelenek olarak görmesiydi. Fakat kendi kendine
çelişip yenik düşmüştü bu lezzete. Bana aldığı ilk çeyizin ne olduğunu
söylememe bile gerek yok.
Anlattığı bir
likör hikayesi var ki tutkumu daha da kamçılamış, gülmekten kendimi
alıkoyamamıştım. Bir gün Ankara’ya çiftçilerin katılacağı toplantıya gitmişti.
Sonra toplantıya katılanlarla birlikte kahve içmek için bir yere oturmuşlar. Nane
likörü ve çikolata eşliğinde gelmiş kahveler. Az ama ferahlatıcı içeceğin,
toplantının bunaltıcı havasından kurtarıp yorgunluğunu alacağını bildiği için
çok sevinmiş likörü görünce. Derken sohbet sırasında gözü esmer, babayiğit,
adını bilmediği adama takılmış. Adam ne olduğunu bilmediği anlaşılan likörü
avucunun içine dökmüş bir güzel ovalaya ovalaya yüzüne sürmüş. Babam adam
utanmasın diye mi! yoksa gördüğüne üzüldüğü için mi! kendisinin de ayırt
edemediği bir duyguyla içememiş o çok sevdiği nane likörünü. Anlattığına göre
kolonya sanmış galiba. Hadi gel de gülme.
On yedili yaşlarda
evlenen anneme ne demeli. Çalıştığı fabrikada fazla mesai yaparak, yeni yeni
içmekten keyif aldığı likör kadehlerini almak için yaşamından bir bölüm
harcamış. İç geçirerek söylemişti bunu. Fakat onları almak için çok çalışmak
zorunda kaldığından dolayı değil, küçük tombul sürahiden akan nane likörünün yeşili
kadehin üstündeki kesme yapraklara yüklediği anlam ve anıların zaman içinde
yitip gitmesiydi ona iç geçirten. Öyle
ki onunla birlikte içen ne dostları vardı hayatta ne de likör eşliğinde yapılan
sohbetlerin tadı.
Büfenin tozlu
raflarından, bu defa Şen Teyze çıkageldi, pamuk saçları ve karanfil kokan
teniyle. Şimdi seksenli yaşlarda Şen Teyzem. Eski konakları apartman furyasına
yenik düşüp de yıkılınca Ana-Ata yadigarı antika eşyalarıyla 10 yıldır oturduğu
şimdiki evinde, karşılıklı yudumladık kahvelerimizi ve likör tadındaki
sohbetimizi.
İkramların sanat eseri kadehlerle aydınlık,
içten gülüşlerle yapıldığı o günleri konuştuk. Anılarla dolu o evde likörün
anlamı kadehlere gösterilen özenden belli oluyordu. Öyle güzeller ki.
Çeyizinden Türk el işçiliği olan gümüş kadehler ile kendisine hediye edilmiş
Fransız işi el boyaması cam kadehler geçmişte yaşanan güzelliklerin bir kanıtı.
O zarif kadehlerdeki likörü misafirlerine sunarken cam takımın bir kadehi düşüp
kırılıvermişti, “İşte! diyordu; misafirin, sevdiklerin geldi diye, heyecanlanıp
sevinmek çok güzel ama dikkati de elden bırakmamak lazım, “ayol, döküldü,
dökülecek “ derken biri gidiverdi; sonra da en önemli cümleyi ekledi; “ üzülmüştüm
o zaman çünkü hediyeydi, bu çok sevdiğim takım, bir kat daha kıymetliydi o
yüzden, fakat şimdi diyorum ki; insanlar, gönüller, dostluklar kırılmasın yeter.”
Zaten bozulan takımı yenilemek istese neredeydi o eski özen.
Çocukluğumun
sosyete içeceğini 1988’de kahvenin yanında likör vermesiyle ünlenen mekanda
doya doya içişimi nasıl da havalı bir fotoğrafla belgelemişim. O zamanlar
1930’da Türkiyede yapımı başlayan daha öncesinde de Fransa’dan ithal ettiğimiz likörleri
artık kendim yapıyorum. Büfeden fırlayıp gelen anılardan, babamın batıya özenti
dediği bu içeceğin kültürler arasında ılımlı etkileşimi sağladığından yoksa insanları
birleştirici, sohbetleri iyileştirici güce sahip olduğundan mı seviyorum
bilmiyorum. Bildiğim şey küçüklüğümden beri rahiyasına ve tadına doyamadığım
için seviyor olmam.
Bahriye İplikçi
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder