URLA VE LEZZETLİ OTLARI
Baharı bir başka yaşarsınız
Urla’da. Yemyeşil otları ve rengarenk çiçekleri ile hayat bulursunuz. En
umulmadık yerlerde çıkan, gelincikler, karahindibalar, ballıbabalar…….. Bazı
otlar başımıza taç, bazı otlar hastamıza ilaç olur. Ama en önemlisi ağzımızda
bıraktığı tat, bize yaşattığı görsel şölen. Urla’da “Ressam Doğa” iş başındadır
baharda. Önce ballıbabayla mora, pembeye boyar her yeri. Sonra karahindiba ve
hardal otunun çiçekleri ile sarıya. Sonra her yer papatya ile bembeyaz olur.
Daha sonra gelincikler ile kırmızıya, en sonunda da acımık (radika) ile maviye
boyar doğayı.
Hepsi birbirinden güzel ve
lezzetli otlar. Mesela, doğayı kırmızıya boyayan GELİNCİK, yol kenarlarında,
tarlalarda hatta kaldırım taşlarının aralarında aklınıza gelen her yerde çıkıp,
sizi şaşırtarak hayata merhaba diyen özgür, narin, bir o kadar da boynu bükük
duruşuyla mütevazi çiçeklerdir onlar. GELİNCİĞİN taç yapraklarındaki
sakinleştirici özelliği ile Yunan mitolojisinde uyku tanrısı Hypnos’un uyutmak
ve huzur vermek için kullandığı, Romalıların aşk acısına iyi geldiğini
söylediği bu narin ot, Urla’da TERLEME adı verdiğimiz kavurmasıyla
damaklarımıza unutulmaz lezzet şöleni yaşatır.
KARAHİNDİBA’ya ne demeli? Dikkat ederseniz, o
egsoz dumanlarına inat, çimlerin üstünden bize bakarlar, sanki yeşil üzerine
sarı çiçeklerle işlenmiş bir kilim gibi. Kim bilir belki de tanrı onun çok
faydalı olduğunu gözümüze soka soka bizlere anlatmaya çalışıyordur. Bu güzel
sarı çiçekli otun karaciğer için genel bir temizleyici olduğunu biliyor
muydunuz? Hatta kan ve böbrek temizleme özelliği de var. En önemli özelliği de
kanser hücrelerini yok ediyor olması. Urla’da bu ota karakavuk’ta deniyor. Bu
otun doğada o kadar çok benzeri var ki. Pirinçlik, düğmelik, acımık(yani radika).
Hepsinin de tadı birbirinden farklı ve güzel. Haşlayıp üzerine sarımsaklı
yoğurt ve zeytinyağı döküp yediğinizde tadına doyum olmaz.
Gelelim ISIRGAN’a. Hava
şartlarına aldırmadan ve hiçbir yeri yadırgamadan canının istediği her yerde
çıkar. Tanrının soframızdan eksik etmemizi istemediği kara hindibağ’dan sonra
ikinci bir ottur belkide ısırgan. Eski çağlarda bile büyük bir saygınlığa sahip
olan bu bitkiyi Albrecht Dürer bir tablosunda elinde ısırgan otu olan bir meleğin
tanrı katına uçuşunu resmetmiş. Kökünden başlayıp yaprak ve tohumlarına kadar
faydalı olan bu bitkiyi böyle kalıcı kılmak istedi herhalde büyük ressam. Kan
şekerini düzenleyen, saçları kökten uca besleyen ısırganın ayrıca lezzet
konusunda da iddialıdır. Onunla yapılan börekler mis gibi kokar. Hele saç
pidesi onunla daha bir lezzet kazanır.
Daha bitmedi, o kadar çok ot var
ki. Şarkılara konu olan arapsaçı yani sıra, mideye iyi gelen ebegümeci, böbrek
taşlarımızı düşürmede faydalı olan şevketi bostan, labada, dede kaşığı, kıllı
kamina, deli kız saçı……bu otları merak ediyorsanız Kitabım yani “Bahriye
İplikçi’nin ANNEMİN OT SEPETİ”adlı kitabımda hepsini özellikleriye
bulabilirsiniz.
Fakat
bu güzelliği ve lezzetleri korumamız gerektiğini de biliyorsunuz değil mi? Son
zamanlarda farklı nedenlerle doğa bozuluyor, otlar ve otlarla birlikte
geleneksel tatlar yok oluyor. Her geçen gün bu güzelim doğa harikası olan
otları ve lezzetleri korumak zorlaşıyor. Kültürümüzdeki ve tarihimizdeki uzun yıllar
var olan tatlarımızı, güzel yemeklerimizi korumak ve tanıtmak, gelecek
nesillere bu mirası bırakmak, lezzetli otlarımıza sahip çıkmak çok önemli.
Eminim sizde doğayı ve Urla’yı çok seviyor korumak için özen gösteriyorsunuz.
Bahriye İplikçi
Geçmişten Günümüze Urla
Atatürkçü Düşünce Derneği Urla Şubesi Bülteni
12 Eylül 2018
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder