TARİH LEZZET
VE URLA
Urla, kendi adıyla
anılan yarımadanın ortasında güzel bir coğrafyaya, verimli topraklarla çevrili,
farklı mevsimlerde farklı ot çeşitlerinin yeşermesine olanak sağlayan, tatlı
bir iklime ve herkesi büyüleyen harika bir tarihe sahip[BH1] .
Urla’ya geldiğinizde, sahilde
oturup gözlerinizi usulca kapayın ve denizden esen tatlı rüzgarın sizi alıp
günümüzden sekiz bin yıl öncesine götürdüğünü hayal edin. Neden mi? Sekiz bin
yıl öncesine gitmenizi istiyorum. Çünkü, şu anda dünyanın en eski limanında,
Türkiye’nin en eski zeytinyağı üretim merkezinde ve Ege’de en eski yerleşim
merkezi olduğunu kanıtlayan önemli iki antik yerleşimin olduğu yerdesiniz. Bu
ayrıcalığın tadını çıkarın, çünkü Urla’dasınız.
Tarih
boyunca kıyıya vuran dalgaları, zeytin ağaçlarının rüzgârla dans eden
yapraklarını, arkeologların bulguları sonucu bizlere ulaştırdığı bilgileri,
yazarların öykülerini, ozanların şiirlerini, gözleriniz kapalı şöyle bir
geçirin zihninizden.
12
İon kentinden birindesiniz, Limantepe Höyüğü ve Klazomenai’de... Doğa
düşünürü Anagsogoras’ın akıl ile pozitif düşünce yolunu açıklarken baktığı
gökyüzünün altında,4500 yıl önce kurulan bir şehirde ve 2500 yıl öncesinden bu
yana giderek daha çok önemsediğimiz zeytinyağının sıkıldığı antik işliktesiniz.
Buram buram tarihin, Bahriye İplikçi’nin kitabı Annemin Ot Sepeti’ne konu
aldığı zeytinyağının ve otların lezzeti sizi sarıp sarmaladığını hissediyor
musunuz? Her damlası sağlık ve lezzet ile ışıldayan altın sıvı, yetişen
birbirinden lezzetli otlar ile birleşince
Urla mutfağının vazgeçilmezi haline gelmiş.
Dalgalar eşliğinde Tanju Okan’dan bir
şarkı, lezzet avcılarının tadını anlata anlata bitiremediği nefis
yemekler, Necati Cumalı’nın Tütün Zamanı (Zeliş)romanındaki baş döndüren aşk,
denizin taşıdığı serin akşam rüzgarında kendinizi görkemli bir
tarihe sahip küçük bir kent ile iç içesiniz… Mutlusunuz
değil mi? Çünkü Urla’dasınız.
Bahriye İplikçi
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder