31 Ekim 2018 Çarşamba

URLALI ŞAİR VE YAZARLAR GURUBU


Görüntünün olası içeriÄŸi: 7 kiÅŸi, gülümseyen insanlar, oturan insanlar ve iç mekan                        












Tarihi 8bin yıl öncesine dayanan, Ege’nin en eski yerleşim merkezi olan Urla’mız, son yıllarda hızlı bir nüfus artışı yaşamakta. Bu artış ile birlikte Urla hakkında bilgi edinmek isteyenlerin sayısının artmakta olduğunu; tarihinin, kültürünün, coğrafyasının ne kadar çok merak edildiğini ve ilgi duyulduğunu Urla’da düzenlenen festivallerde tanık oldum.
Yavaş yavaş Urla ile ilgili yazılı eserleri, yazarları, şairleri bir araya getirmeye başladım. Amacım kent Belleği ile ilgili tüm bilgileri gün yüzüne çıkartıp okuyucu ile buluşturmak, yazılı eserleri bir arada toplamaktı. Başarılı da oldum. Bugün Urla’da yaşayan, yaşadığı yere gönül vermiş çok değerli arkadaşlarımızın katılımı ile Urlalı Şair ve Yazarlar Gurubunu kurdum. Gurubumuza ve çalışmalarımıza, destek veren Urla Kaymakamımız Sayın ÖNDER CAN'a çok teşekkürler.
Gurubumuz başta çocuklarımız ve gençlerimiz olmak üzere halkımıza doğup büyüdüğü yaşadığı yerle ilgili aidiyet duygusu kazandırmayı, yaşadığı çağa damga vuran yazarları, şairleri ve sanatçılarıyla yoğrulup zenginleşen bu kültürle gelecek arasında köprü olmak bugünün yazarları olan bizleri tanıtmak için bir arada.
Nerede ve Ne zaman mı toplanıyoruz? İki haftada bir Çarşamba günleri, saat 15.00 da IBB Urla Yerel Hizmetler Binasında. Bu toplantılarımızı gerçekleştirmek için bize imkan sağlayan Urla Yerel Hizmetler Şube Müdürü Yener Kırmızı beyefendiye binlerce kez teşekkürler.
Toplantılarımızda birbirimize destek oluyor, yazma konusunda cesaretlendiriyoruz. Yazdıklarımızı eleştiriyor bu eleştiriler doğrultusunda hikayelerimize, öykülerimize, şiirlerimize, romanlarımıza yön veriyoruz. Yazar tıkanıklığı denilen şeyi birlikte aşıyoruz.
Toplantılarımızın yanında etkinliklerde yapıyoruz. Geçtiğimiz aylarda Barbaros Oyuk Festivalinde söyleşiler düzenledik. Bu söyleşilerde gördüğümüz ilgi memnun edici idi. Sevgili Araştırmacı Yazar Tufan Atakişi, Konak eski Belediye Başkanı Muzaffer Tunçağ, sevgili Gülnur Vural İlkdördün Kültür ve Sanat Vakfında gerçekleştirdiğimiz bu etkinlikle sesimizi duyurmakta bize destek oldular. Çok teşekkür ediyorum kendilerine.
Etkinliklerimiz Devam Edecek.
-24 Kasım 2018’de Yrd. Doç. Dr. Aydın Yaka “Türkiye’de Eğitim Sorunları ve Çözüm Yolları” konulu söyleşi olacak. Ardından katılımcılar ile birlikte konuyla ilgili görüş müzakeresi yapılacak.
Yer Barbaros Köyü İlkdördün Kültür ve Sanat Vakfı Saat 14.00
-8 Aralık 2018’de Bahriye İplikçi “Sihirli Mucize” Fantastik Öyküsünü anlatacak.
 Yer Klazomenai Antik Zeytinyağı işliği Saat 14.00
-22 Aralık 2018’de Urla’nın Tarihi Kişiliklerinden Doğa düşünürü, akıl ile pozitif yolunu açan ve bilim ile dini temelleri birbirinden ayıran Anaksagoras’ı
Prof. Ercan Kızılay “Doğa Bilimci Yönü” ile
Yrd. Doç. Dr. Aydın Yaka “Sosyolojik Yönü” ile
Felsefe Öğ. Nejdet Kartarlı “Felsefi Yönü”ile anlatacak.
Yer Barbaros Köyü İlkdördün Kültür ve Sanat Vakfı
-10 Ocak 2019 Necati Cumalı Etkinliği.(Etkinliğin ayrıntılarını Ocak ayı başında yayınlayacağım)
Etkinliklerimiz için bize ev sahipliği konusunda kucak açan yukarıda da belirttiğim gibi Sevgili Gülnur Vural’ın kurduğu İlkdördün Kültür ve Sanat Vakfında gerçekleştireceğiz. Köklerin ve Tomurcukların Vakfı deniyor onlara.  Yaşlı sanatçılar kökleri, çocuklar ise tomurcukları oluşturuyor.  Vakıf sayesinde kökler ve tomurcuklar bir araya geliyor. Vakfı kurmak bir yana ayakta tutmak için çok çaba sarf ediyor sevgili Gülnur. Sımsıcak gülümsemesiyle, heyecanıyla vakfın amacını herkese anlatıyor. Destek bekliyor, daha fazla kök ve tomurcuğa faydalı olabilmek için. Sizlerde destek olabilir, bu güzel vakfa bağış yapabilirsiniz.
Bizler Urlalı Şair ve Yazarlar olarak sizler için üretmeye,  etkinlikler oluşturmaya, söyleşiler düzenlemeye, bilgi edinmek isteyenlere kaynak, gençlerimizi geçmişle buluşturmaya, geçmişi geleceğe taşımaya devam edeceğiz. Etkinliklerimize ve toplantılarımıza herkesi bekliyorum.( İletişim bahriye.iplikci@gmail.com )

                                                                                 Bahriye İplikçi
                                                                                             
                                                    İZMİR İZMİR KENT KÜLTÜRÜ VE SANAT DERGİSİ



20 Ekim 2018 Cumartesi

URLA VE LEZZETLİ OTLARI


URLA VE LEZZETLİ OTLARI
Baharı bir başka yaşarsınız Urla’da. Yemyeşil otları ve rengarenk çiçekleri ile hayat bulursunuz. En umulmadık yerlerde çıkan, gelincikler, karahindibalar, ballıbabalar…….. Bazı otlar başımıza taç, bazı otlar hastamıza ilaç olur. Ama en önemlisi ağzımızda bıraktığı tat, bize yaşattığı görsel şölen. Urla’da “Ressam Doğa” iş başındadır baharda. Önce ballıbabayla mora, pembeye boyar her yeri. Sonra karahindiba ve hardal otunun çiçekleri ile sarıya. Sonra her yer papatya ile bembeyaz olur. Daha sonra gelincikler ile kırmızıya, en sonunda da acımık (radika) ile maviye boyar doğayı.
Hepsi birbirinden güzel ve lezzetli otlar. Mesela, doğayı kırmızıya boyayan GELİNCİK, yol kenarlarında, tarlalarda hatta kaldırım taşlarının aralarında aklınıza gelen her yerde çıkıp, sizi şaşırtarak hayata merhaba diyen özgür, narin, bir o kadar da boynu bükük duruşuyla mütevazi çiçeklerdir onlar. GELİNCİĞİN taç yapraklarındaki sakinleştirici özelliği ile Yunan mitolojisinde uyku tanrısı Hypnos’un uyutmak ve huzur vermek için kullandığı, Romalıların aşk acısına iyi geldiğini söylediği bu narin ot, Urla’da TERLEME adı verdiğimiz kavurmasıyla damaklarımıza unutulmaz lezzet şöleni yaşatır.
 KARAHİNDİBA’ya ne demeli? Dikkat ederseniz, o egsoz dumanlarına inat, çimlerin üstünden bize bakarlar, sanki yeşil üzerine sarı çiçeklerle işlenmiş bir kilim gibi. Kim bilir belki de tanrı onun çok faydalı olduğunu gözümüze soka soka bizlere anlatmaya çalışıyordur. Bu güzel sarı çiçekli otun karaciğer için genel bir temizleyici olduğunu biliyor muydunuz? Hatta kan ve böbrek temizleme özelliği de var. En önemli özelliği de kanser hücrelerini yok ediyor olması. Urla’da bu ota karakavuk’ta deniyor. Bu otun doğada o kadar çok benzeri var ki. Pirinçlik, düğmelik, acımık(yani radika). Hepsinin de tadı birbirinden farklı ve güzel. Haşlayıp üzerine sarımsaklı yoğurt ve zeytinyağı döküp yediğinizde tadına doyum olmaz.
Gelelim ISIRGAN’a. Hava şartlarına aldırmadan ve hiçbir yeri yadırgamadan canının istediği her yerde çıkar. Tanrının soframızdan eksik etmemizi istemediği kara hindibağ’dan sonra ikinci bir ottur belkide ısırgan. Eski çağlarda bile büyük bir saygınlığa sahip olan bu bitkiyi Albrecht Dürer bir tablosunda elinde ısırgan otu olan bir meleğin tanrı katına uçuşunu resmetmiş. Kökünden başlayıp yaprak ve tohumlarına kadar faydalı olan bu bitkiyi böyle kalıcı kılmak istedi herhalde büyük ressam. Kan şekerini düzenleyen, saçları kökten uca besleyen ısırganın ayrıca lezzet konusunda da iddialıdır. Onunla yapılan börekler mis gibi kokar. Hele saç pidesi onunla daha bir lezzet kazanır.
Daha bitmedi, o kadar çok ot var ki. Şarkılara konu olan arapsaçı yani sıra, mideye iyi gelen ebegümeci, böbrek taşlarımızı düşürmede faydalı olan şevketi bostan, labada, dede kaşığı, kıllı kamina, deli kız saçı……bu otları merak ediyorsanız Kitabım yani “Bahriye İplikçi’nin ANNEMİN OT SEPETİ”adlı kitabımda hepsini özellikleriye bulabilirsiniz.
  Fakat bu güzelliği ve lezzetleri korumamız gerektiğini de biliyorsunuz değil mi? Son zamanlarda farklı nedenlerle doğa bozuluyor, otlar ve otlarla birlikte geleneksel tatlar yok oluyor. Her geçen gün bu güzelim doğa harikası olan otları ve lezzetleri korumak zorlaşıyor.  Kültürümüzdeki ve tarihimizdeki uzun yıllar var olan tatlarımızı, güzel yemeklerimizi korumak ve tanıtmak, gelecek nesillere bu mirası bırakmak, lezzetli otlarımıza sahip çıkmak çok önemli. Eminim sizde doğayı ve Urla’yı çok seviyor korumak için özen gösteriyorsunuz.
                                                                              
                                                                              Bahriye İplikçi
                                                               
                                                                     
                                                                         Geçmişten Günümüze Urla
                                                       Atatürkçü Düşünce Derneği Urla Şubesi Bülteni
                                                                               12 Eylül 2018


TARİH LEZZET VE URLA


                                   TARİH LEZZET VE URLA

 Urla, kendi adıyla anılan yarımadanın ortasında güzel bir coğrafyaya, verimli topraklarla çevrili, farklı mevsimlerde farklı ot çeşitlerinin yeşermesine olanak sağlayan, tatlı bir iklime ve herkesi büyüleyen harika bir tarihe sahip[BH1] .
Urla’ya geldiğinizde,  sahilde oturup gözlerinizi usulca kapayın ve denizden esen tatlı rüzgarın sizi alıp günümüzden sekiz bin yıl öncesine götürdüğünü hayal edin. Neden mi? Sekiz bin yıl öncesine gitmenizi istiyorum. Çünkü, şu anda dünyanın en eski limanında, Türkiye’nin en eski zeytinyağı üretim merkezinde ve Ege’de en eski yerleşim merkezi olduğunu kanıtlayan önemli iki antik yerleşimin olduğu yerdesiniz. Bu ayrıcalığın tadını çıkarın, çünkü Urla’dasınız.
            Tarih boyunca kıyıya vuran dalgaları, zeytin ağaçlarının rüzgârla dans eden yapraklarını, arkeologların bulguları sonucu bizlere ulaştırdığı bilgileri, yazarların öykülerini, ozanların şiirlerini, gözleriniz kapalı şöyle bir geçirin zihninizden.
             12 İon kentinden birindesiniz,  Limantepe Höyüğü ve Klazomenai’de... Doğa düşünürü Anagsogoras’ın akıl ile pozitif düşünce yolunu açıklarken baktığı gökyüzünün altında,4500 yıl önce kurulan bir şehirde ve 2500 yıl öncesinden bu yana giderek daha çok önemsediğimiz zeytinyağının sıkıldığı antik işliktesiniz. Buram buram tarihin, Bahriye İplikçi’nin kitabı Annemin Ot Sepeti’ne konu aldığı zeytinyağının ve otların lezzeti sizi sarıp sarmaladığını hissediyor musunuz? Her damlası sağlık ve lezzet ile ışıldayan altın sıvı, yetişen birbirinden lezzetli otlar ile birleşince  Urla mutfağının vazgeçilmezi haline gelmiş.
Dalgalar eşliğinde Tanju Okan’dan bir şarkı, lezzet  avcılarının tadını anlata anlata bitiremediği nefis yemekler, Necati Cumalı’nın Tütün Zamanı (Zeliş)romanındaki baş döndüren aşk, denizin taşıdığı serin akşam rüzgarında kendinizi  görkemli bir tarihe sahip  küçük bir kent  ile iç içesiniz… Mutlusunuz değil mi? Çünkü Urla’dasınız.
                                                                                                             
                                                                          Bahriye İplikçi







21 Mayıs 2018 Pazartesi

KURTULUŞ MÜCADELESİNE KATILAN URLALILAR VE RENKLİ SİMALARI


KURTULUŞ MÜCADELESİNE KATILAN URLALILAR VE RENKLİ SİMALARI
    
       Kurtuluşumuzun kıvılcımı Çanakkale ile atılmış, İzmir’in İşgali ve Hasan Tahsin’in ilk Kurşunu ile devam etmiş, 19 Mayıs 1919 ile de resmen başlamıştır. 19 Mayıs Türk Ulusunun yeniden varoluşu için atılan ilk adımdır. Bu varoluş mücadelesi 29 Ekim 1923 e kadar devam eder. O günden bu güne yaşadığımız güzel günleri görebilmemiz için Kurtuluş savaşına katılan, başta Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere mücadele eden o mangal yürekli insanları düşünürüm hep. Düşündükçe yüreğim burkulur, hüzünlenirim. Onlarla tanışıp, sohbet etmek ve neler yaşadıklarını dinlemek isterdim. Bir gün bu fırsat elime geçti.  Bu kahramanlarla bizzat kendim tanışamayıp, sohbet edemesem de Urla’da  yeni nesilleri bilgilendirmek için KURTULUŞLA İLGİLİ URLADAKİ RENKLİ SİMALAR ADLI YAZIYI kaleme alan Urla’lı Algan Bey ile tanıştım. Bunları benimle paylaşıp paylaşmayacağını sorduğumda memnuniyetle kabul etti. Bende sizlerle zevkle paylaşacağım. Okuyacağınız yazı Tamamen Algan Bey’in yazmış olduğu bilgilerdir.
                “Kurtuluş mücadelesinde adı karışan Urlalılardan benim bildiklerim ve tanıdıklarım; Sabri Yılmaz, Rıfkı Canpolat, Ahmet Erdil, Baytar Zeki ve Cemal Bey’dir.
                SABRİ YILMAZ : Babamın halasının damadı idi, yani Sabri Yılmaz’ın eşi, babamın hala kızı olurdu. Ailemizin eniştesi olmasına rağmen, hepimiz kendisine amca derdik. Urla’nın en renkli simalarından biriydi. Birinci Cihan harbi zamanında askeri savcı olarak, 3. Cumhurbaşkanımız olan Celal Bayar’la asker kaçaklarını yargılamıştır. Gerek diğer bazı Urlalılarla gerekse tek başına Anadolu’ya, Milli Kuvvetlere katılmak üzere kaçma teşebbüsünde bulunduğu halde başarılı olamamış, bir defasında kadın kıyafetinde kaçarken İskele yolunda yakalanıp, Yunan askerlerince bir hayli hırpalanmış. Milli Mücadelenin başlangıcındaki eylemleri ile İstiklal Madalyasını hak kazanmış, cesur, mert, dürüst bir Urlalı idi.
                Rıfkı Canpolat: Galiba Kavala kökenli idi. Hükümete giderken sol taraftaki Erinç sokağında otururlardı. Anlatılanlardan edindiğim bilgiye göre, işgal yıllarında Çerkez Ethem’in Kuvvayı Seyyare birliklerinde subaymış. Ankara Hükümeti kurulduktan sonra maiyeti ile birlikte Garp Cephesi Karargahına giderek Kuvayı Milliyeye katılmış. Çarşıda pazarda ellerini arkasına bağlayarak hafif kambur zayıfça, sarışın, mavi gözlü, gülümseyerek dolaşması halen gözümün önündedir. Saygın bir Urlalı idi.
                AHMET ERDİL: Küçük dayım Fatih Algan’ın kayınpederi idi. Sert mizaçlı, asker kökenli idi. Urla’da tütüncü Ahmet Bey diye bilinir. Çok alımlı beyaz bir atı vardı. Bizim eve bile atla gelirdi. İzmir’e giren süvari birliklerinde subaymış. Kurtuluşta Urla’yı çok beğenmiş, evlenip Urla’ya yerleşmiş. Urla’nın güneyinde Kazderesi mevkiinde güzel bağı ve meyvalıkları vardı. Giyimine kuşamına özen gösterir, Ulusal Bayramlarda İstiklal Madalyasını göğsünden eksik etmezdi. Dürüst kişiliğinden, Kemalist devrimci niteliğinden dolayı herkesten saygı gören bir Urlalı idi.
                ZEKİ BEY: Soyadını bilmiyorum. Baytar Zeki diye bilinirdi. Girit kökenliydi. Bizim asker Urla’ya gelirken nasıl olduysa birliğinden kopmuş. Klizmanda (Güzelbahçe) Seferihisar yönüne gideceğine tek başına deniz kenarından Urla’ya gelmiş. Halk bizim askeri aldığı duyuma göre güneydoğudan beklerken bir başına at üzerinde kuzeyden Urla’ya girivermiş. ”Yaşa var ol” sesleri içinde elini ayağını öpmeye yeltenmişler. Yıllarca Urla’da Hükümet veterinerliği yaptı. Ulusal bayramlarda İstiklal Madalyası ile meydana çıkardı.
                CEMAL BEY: Kimi Urlalı Üst teğmen, kimi Urlalı yüzbaşı olduğunu söylerdi. Kurtuluş savaşında süvari subayı imiş. Bende çok yakışıklı bir fotoğrafı vardı. Fotoğrafı benden istedi ona verdim. Bu onu son görüşüm oldu. İzmir’e kan ter köpük köpük akıp gelirlerken Menemende yanlışlıkla bir Türk askeri tarafından vurularak şehit düştüğü söylenirdi. Akan kanın döktüğü terin karşılığında zaferin tam hazzını almadan hak kettiği İstiklal Madalyasını göğsüne takmadan genç yaşta göçüp giden doğma büyüme bir Urlalı idi.”
                Evet!  Vatan için, gelecek için, bizim için mücadele etmiş bu güzel insanları unutmayalım. Kadir kıymet bilip kahramanlarımızı saygı, sevgi ve minnetle analım. YAŞASIN bize bu güzel vatanı emanet edenler. YAŞASIN bizi özgürleştirenler.
                                                                                              Bahriye İplikçi
                                                                             


20 Nisan 2018 Cuma

"CENNETTE EKMEK VARSA ÖLELİM ANNE"


                                                                       
                                                                      

                                                                       CENNETTE EKMEK VARSA ÖLELİM ANNE
                
               Küçücüktüm, meraklı muzip bakışlarımdan etkilenmiş olacak ki sarı saçları ve mavi gülen gözleriyle işaret ederek;
                “Gel” dedi.
                Gözlerimi kamaştıran ışığa doğru ilerlerken arkasından yürümeye başladım. Hayalini bile kuramadığım, yemyeşil ağaçların, şırıl şırıl akan ırmakların, bülbül gibi şakıyan kuşların, rengarenk çiçeklerin içinde; neşeli, cıvıl cıvıl, kahkahayla gülen, top peşinde koşan, şarkı söyleyip dans eden, mutluluktan havaya uçan çocukların yanında buldum kendimi. Ellerinde bayraklar günümüz kutlu olsun diye çığlık atıyorlar. Tüm Dünya Çocukları sarmaş dolaş olmuşlar. Onlarla beraber el ele tutuşarak halka oluşturup bu güzel dünyanın çevresinde sevinçle dönüyoruz.
                Sevincimiz ve el ele tutuşarak oluşturduğumuz halkamız bir bomba sesiyle parçalanıyor. Sarı saçlı, mavi gözleri solmuş adam, benim elimi bırakıyor. Yavaş yavaş gözlerimi kamaştıran ışıktan ayrılıp karanlığa doğru iniyorum. Çığlıklar duyuyorum. Çocukları döven büyükler, tecavüz eden sapıklar, Bombaların, kurşunların delik deşik ettiği yerle bir olan, kan kokan evlerin arasında yürürken;
                “Cennette ekmek varsa ölelim. Karnım çok aç anne” diyen çocukların seslerini duyuyor, gözyaşlarına boğulmuş, korkudan titreyen çocukları görüyorum.
                Çıkarlarımız uğruna, yok ettiğimiz güzel dünya ve görmezden geldiğimiz, haklarını gasp ettiğimiz çocuklar için yastığa sarılmış ağlıyorum. 
                                                                                                              Bahriye İplikçi


19 Mart 2018 Pazartesi

OT BAYRAMI






                                                          OT BAYRAMI
                                               24-25 MARTTA HADİ URLA’YA

      YABANİ OT GELİNCİK
                                                GELİNCİK ŞURUPLU PELUZE

                Hepimiz biliriz gelinciği, en çokta çiçeklerini. Doğayı kırmızıya boyayan, ressamların tuvallerine konu olan, istediği her yerde çıkan, yol kenarlarında, tarlalarda, hatta kaldırım taşlarının aralarında aklınıza gelen her yerde çıkıp, sizi şaşırtarak hayata merhaba diyen, özgür, narin bir o kadar da boynu bükük duruşuyla mütevazı çiçeklerdir onlar.
                Taç yapraklarındaki sakinleştirici özelliği ile Yunan mitolojisinde uyku tanrısı Hypnos’un uyutmak ve huzur vermek için kullandığı, Romalıların aşk acısına iyi geldiğini söylediği gelincik, yeri gelmiş aşımıza TAT, yeri gelmiş acımıza İLAÇ, yeri gelmiş başımıza TAÇ olmuş.
                Daha bitmedi,
Rengi ile mutluluk.
Şerbeti, reçeli, likörü ile damaklara zevk.
Muhallebisi, terlemesi(Kavurma), böreği ile midelerde bayramdır kendiliğinden çıkan yabani ot gelincik.
Urla’da Doğal Sofra Gönüllüleri olarak Her yıl OT BAYRAMI yapıyoruz. Bu yılki temamız yazıdan da anlaşılacağı gibi GELİNCİK.
24 Mart Cumartesi günü Urla’da, Kortej, Mutfak atölyelerimiz, Kozmetik Atölyelerimiz, Rehber eşliğinde tanıtım turumuz, Halk Oyunları.
25 Mart Pazar günü Urla ÖZBEK Köyündeyiz. Kırda Otları tanıma, Köy Mutfağında Otlarla Yemek Atölyesi, Halk Oyunları ve Koro, Otları Tanıyalım Yarışması, Çocuk Aktivitesi OTTOMBALA, İBB Pop Caz ORKESTRASI Konseri.
Urla Özbek’te eski bir tatla tanışmak istiyor musunuz?
PELUZE. Aslı pekmezle olur. Fakat ben size Gelincik Şurubuyla yapacağım. Yani GELİNCK ŞURUPLU PELUZE. Başka güzel tatlarda var elbette. Onlarda süpriz olsun.Güzel lezzetleri tatmak , baharı yaşamak için hadi ot bayramına.
                                                                              Bahriye İplikçi


9 Mart 2018 Cuma

HEYY KADINIM





                                                 HEYYYY KADINIMM  
                Senin için,
                    Nazım Hikmet gibi,
                Ne döşek, ne köçek, ne ayal ne vebal…….Başımdır……Hayat arkadaşımdır.
                    Cemal Süreyya gibi,
                Yarısı annedir, yarısı çocuk, yarısı sevgili, yarısı AŞK.
                    Özdemir Asaf gibi,
                Aşk kadının gözkapaklarındadır. Diye
                    Güzel bir şiir, güzel bir söz yazmak isterdim.
                Fakat en uygun ninni yazmayı uygun gördüm. Neden mi?
                Ne yazık ki, son zamanlarda, taciz ve tecavüz edilen, ezilen, dövülen, öldürülüp çöp kutularına layık görülen, boğulup derelere atılan, en sonunda yakılan kadınımsın.
                Cumhuriyetin sana vermiş olduğu, haklara sahip çıkamadığın gibi, toplumun sana verdiği rollerin, önceden senin için belirlenmiş görevlerin dışına çıkamayacak kadar zavallı biri olduğun için.
                Senin, hakların, özgürlüğün ve eşitliğin için meydanlarda slogan atan, açlık grevine giren güçlü kadınlarımızın yanında yer alamayacak kadar korkak olduğun için.
                Uçkuruna sahip çıkamayanları engellemeyip,
                “Çocuklarına sahip çıksalardı “ diyen bir VEKİL.
                “Bir kereden bir şey olmaz” diyen bir BAKAN.
                Küçük çocuk tacizcilerini savunan AVUKAT.
                Tacizcinin yaptıklarını sineye çeken zavallı EŞ.
                Günden güne yerin dibine batan bir İNSAN oldun farkında mısın?
                Oysa Atatürk ne kadar inanmıştı bize.
                “Şuna inanmak gerekir ki, dünya yüzünde gördüğümüz her şey kadının eseridir.
                                                                                                              Mustafa Kemal Atatürk
                Evet haklı. Şu anda Türkiye Cumhuriyetinde yaşamak için yarattığımız dünyada biz kadınların eseridir. Günümüz, 8 Martımız kutlu olsun. İYİ UYKULAR.
                E çeker e çeker
                Kadınım havanda su döver.
                Bütün haklarını kaybedince,
                Beybabası ne eder.
                Eeeeee, eeeee
                                                                                              BAHRİYE İPLİKÇİ